Hafızası çok zayıf bir toplum olduğumuz muhakkak.
Ama çok değil, gelin bir yıl öncesine küçük bir yolculuk yapalım.
Sezon başında Beşiktaş, Biliç de dahil olmak üzere envayi çeşit teknik adamla görüşüp, razı edememiş ve sonunda eski kaptan Samet Aybaba ile mukavele yapmak zorunda kalmıştı. Bu imzayla birlikte, öncelikle tribünlerdeki “istemezük” çetesi ayaklanmış, neden istemediklerini bile bilmedikleri eski kaptanlarına etmedik küfür, hakaret bırakmamışlardı.
O dönem o kadar çok arkadaşımla tartışmıştım ki…
“Abi bu adama neden küfrediyorsunuz? Ne yaptı size”
El Cevap: Sevmiyorum olum!
“Peki n’aptı da sana sevmiyorsun?”
El Cevap: Sevmiyorum olum! Kalırsa kulüp üyeliğimi de dondurucam!
Yukarıdaki diyalog birebir yaşandığından, cümlelerdeki sokak Türkçesi’ni özellikle düzeltmedim. Bu diyalog gibi onlarcasını yaşadım, hepsi de yukarıdakinin bir kopyası gibiydi.
Bu çalkantılarla sezona başlayan Beşiktaş, birkaç hafta bocaladıktan sonra, lige ağırlığını koyup, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bir oyunla ligin ilk yarısını liderin ensesinde bitirdi.
Beklenmedik kayıplar da oldu. Kimi zaman Samet Hoca hata yaptı, çoğu zaman kulübeye bakıp, oyuna sokacak adam bulamadı, bazen de güvendiği dağlara kar yağdı(!) Sezon başındaki en büyük umudu olan “gençler” ise en büyük hayal kırıklığına dönüşmüştü Aybaba’nın…
Aybaba hatalar yaptı elbette…
Önlem almak amacıyla, stoperini sol bek oynattığında (ki yanlıştı), yemediği laf kalmadı necip Beşiktaş medyasından!
Çaresizliği hatalarından çok daha büyüktü…
Sıkışan maçlarda umutsuzca kulübeye bakıp, eli kolu bağlı şekilde oyuna dönerdi… Yokluktan müdahale edemediği böylesi oyunların sonlarında basına “kadromuz bu kadar” açıklaması yaptığında, “istemezük” çetesinin infaz salyaları akardı…
Bütün bunlar yaşanırken bir de sahte okey Fernandes çıktı ortaya!
Kılını kıpırdatmadığı yetmezmiş gibi, bir de “Bu hoca varsa ben yokum!” diyecek oldu; “Sabret koçum” dediler (!) Oysa sene başında dosta düşmana açıklamıştı o beğenmediği hoca, Manuel’in sahadaki en büyük yardımcısı olduğunu…
Sezon aynı iştahlı oyun, aynı bireysel hatalar, aynı hayal kırıklıklarıyla sona ermiş, yoktan var edilmiş bir takım, ezberlenmiş bir oyun mantığı ve sistem kalmıştı elde…
Çok uzun ettim…
Ben burada yazıyı bitireyim, okuyan dostlar bu yılın ilk yarısını şöyle bir gözden geçirsinler.
1- Yokluktan haftalarca sol bek oynayan stoper Ersan.
2- Bu kez kulübe dolu ama 70. Dakikadan önce oyuna müdahale etmeyen, “iyi yürekli” Biliç…
3- Fernandes mi?
O aynı…
4- Hal ve gidiş?
Olan Beşiktaş’a oldu, koskoca bir yılın emeği, yokluklarla kurulmuş bir takım ve sistem heba edildi.
5- Aybaba?
O bildiğini oynatıp, inandığını söylemeye devam ediyor.
Sevgilerimle…
Ama çok değil, gelin bir yıl öncesine küçük bir yolculuk yapalım.
Sezon başında Beşiktaş, Biliç de dahil olmak üzere envayi çeşit teknik adamla görüşüp, razı edememiş ve sonunda eski kaptan Samet Aybaba ile mukavele yapmak zorunda kalmıştı. Bu imzayla birlikte, öncelikle tribünlerdeki “istemezük” çetesi ayaklanmış, neden istemediklerini bile bilmedikleri eski kaptanlarına etmedik küfür, hakaret bırakmamışlardı.
O dönem o kadar çok arkadaşımla tartışmıştım ki…
“Abi bu adama neden küfrediyorsunuz? Ne yaptı size”
El Cevap: Sevmiyorum olum!
“Peki n’aptı da sana sevmiyorsun?”
El Cevap: Sevmiyorum olum! Kalırsa kulüp üyeliğimi de dondurucam!
Yukarıdaki diyalog birebir yaşandığından, cümlelerdeki sokak Türkçesi’ni özellikle düzeltmedim. Bu diyalog gibi onlarcasını yaşadım, hepsi de yukarıdakinin bir kopyası gibiydi.
Bu çalkantılarla sezona başlayan Beşiktaş, birkaç hafta bocaladıktan sonra, lige ağırlığını koyup, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bir oyunla ligin ilk yarısını liderin ensesinde bitirdi.
Beklenmedik kayıplar da oldu. Kimi zaman Samet Hoca hata yaptı, çoğu zaman kulübeye bakıp, oyuna sokacak adam bulamadı, bazen de güvendiği dağlara kar yağdı(!) Sezon başındaki en büyük umudu olan “gençler” ise en büyük hayal kırıklığına dönüşmüştü Aybaba’nın…
Aybaba hatalar yaptı elbette…
Önlem almak amacıyla, stoperini sol bek oynattığında (ki yanlıştı), yemediği laf kalmadı necip Beşiktaş medyasından!
Çaresizliği hatalarından çok daha büyüktü…
Sıkışan maçlarda umutsuzca kulübeye bakıp, eli kolu bağlı şekilde oyuna dönerdi… Yokluktan müdahale edemediği böylesi oyunların sonlarında basına “kadromuz bu kadar” açıklaması yaptığında, “istemezük” çetesinin infaz salyaları akardı…
Bütün bunlar yaşanırken bir de sahte okey Fernandes çıktı ortaya!
Kılını kıpırdatmadığı yetmezmiş gibi, bir de “Bu hoca varsa ben yokum!” diyecek oldu; “Sabret koçum” dediler (!) Oysa sene başında dosta düşmana açıklamıştı o beğenmediği hoca, Manuel’in sahadaki en büyük yardımcısı olduğunu…
Sezon aynı iştahlı oyun, aynı bireysel hatalar, aynı hayal kırıklıklarıyla sona ermiş, yoktan var edilmiş bir takım, ezberlenmiş bir oyun mantığı ve sistem kalmıştı elde…
Çok uzun ettim…
Ben burada yazıyı bitireyim, okuyan dostlar bu yılın ilk yarısını şöyle bir gözden geçirsinler.
1- Yokluktan haftalarca sol bek oynayan stoper Ersan.
2- Bu kez kulübe dolu ama 70. Dakikadan önce oyuna müdahale etmeyen, “iyi yürekli” Biliç…
3- Fernandes mi?
O aynı…
4- Hal ve gidiş?
Olan Beşiktaş’a oldu, koskoca bir yılın emeği, yokluklarla kurulmuş bir takım ve sistem heba edildi.
5- Aybaba?
O bildiğini oynatıp, inandığını söylemeye devam ediyor.
Sevgilerimle…
Yorum Gönder